Ergenlikte Biyo-Fiziksel Gelişim
Ergen kelimesi ‘bir yetişkin olma durumu’ anlamına gelmektedir. Ergenlik dönemindeki fiziksel değişmeler sırasında her birey, yetişkin cinsel fonksiyonlarına ve şekline sahip olurlar. Ancak bu süreç yani biyo-fiziksel değişme ve gelişmeler, kız ve erkek çocuklarda aynı zamanda ve aynı hızda olmaz. “Kızlar erkeklerden 1–2 yıl önce ergenliğe girer, büyüme ve cinsel olgunlaşmalarını 1–2 yıl erken tamamlarlar.” Kızlarda adet kanaması erkeklerde ise erkek üreme organı ve er bezlerinin (testisler) erkek üreme hücresi (sperm) üretmeye başladığı birincil cinsel değişiklikleri ikincil cinsel değişiklikler olarak ifade edilen bedensel değişiklikler takip eder; her iki cinste boy uzamasının yanı sıra, bedensel biçimler birbirinden iyice ayrılır. Genç kızlarda gövde, özellikle kalça ve karnın genişlemesi ile kol ve bacaklardan daha fazla gelişir. Genç erkeklerde, gövde göğüs kısmında genişler ve kol ile bacaklar daha güçlü kaslarla bağıntılı olarak daha üstün bir gelişme edinirler.
Ayrıca sesin kalınlaşması, yüzde sivilcelerin artması, ter bezlerinin çalışmasının artması, erkek çocuklarda yüzde bıyık ve sakalın belirginleşmeye başlaması ve gırtlakta kıkırdaklaşmanın olması gibi değişiklikler de ikincil cinsel değişiklikler olarak ortaya çıkmaktadır. Ergenliğin başlamasıyla beraber genellikle gençleri hazırlıksız yakalayan bu biyo-fizyolojik değişmelerin bazı psikolojik sıkıntılara yol açmaması için onları bu konularda bilgilendirmek yararlı olabilir. Diğer taraftan bazı ergenlerde bu süreç daha geç başlayabilmektedir. Bu durumda gençleri, bireysel farkların varlığı ve gelişme ve değişmelerin herkeste değişik düzeylerde olabileceği konularında bilgilendirmek de onların kaygılarını azaltmada önemli olabilir.
Ergenlikte Zihinsel Gelişim
Ergenlik döneminde genç, somut düşünmeden soyut düşünmeye ulaşır. Bunun sonucunda ergenin dış dünyayı algılaması değişikliğe uğrar, genç, olayları daha çok sorgulamaya ve farklı açılardan bakmaya başlar; kendisi ve dünya hakkında daha fazla düşünür, tartışmacı, idealist ve eleştirici olur. Çocuk eylem çerçevesinde sınırlı olmasına karşılık, ergen zihninde birçok seçeneği gözden geçirip inceleyebilir, kuramlar biçimlendirebilir ve düşsel dünyaları kavrayabilir. Gerçek ya da olası toplumsal sistemlerin çeşitliliği konusuna ilgisinin artması sonucu kendi standartlarına eleştirici bir tavır takınarak kendisine ve üyesi olduğu çeşitli grupların görüşlerine tarafsız bir gözle bakmaya başlar. Toplumun gelenek ve göreneklerine, kurallarına karşı tutumu değişir; bunların değişmez olduklarını düşünen çocuğun tersine genç, bunların yetişkinler tarafından kararlaştırıldıklarını ve değişik gruplara göre farklılıklar gösterebileceklerini kavrar. Kısacası, gencin yaşadığı sorunlar karşısında neden-sonuç ilişkisini kurabilmek için olası tüm değişkenleri göz önüne alıp bunlardan birini sınarken diğerlerini dışarıda bırakabilmesi bu dönemin önemli bir özelliği olarak ifade edilebilir.
Ergenlikte Duygusal Gelişim
İlk psiko-sosyal ilişki ve uyumların anne-baba ve yakın çevreyle girilen ilişkilerle başladığını belirten Adasal, büyüdükçe ve dış dünyadaki temaslar genişledikçe, yeni uyum metotlarının bireye yol göstereceğini, dolayısıyla, her yeni çevreye girişin, yeni insanlar veya olaylarla karşılaşmanın psikolojik ve toplumsal yaşamda bir reaksiyon yaratacağını ve bütün bunlara karşı gerekli uyumların ortaya çıkacağını söylemektedir. Dolayısıyla, gencin toplumda diğer insanlarla geliştireceği ilişkilerin tarzı yaşamının ilk yıllarında edindiği öğrenmelere bağlıdır. Bu açıdan sevgi ve saygının bireyler arası iletişimde söz konusu olduğu aile ortamında büyüyen çocuk, dış dünyaya açıldığında bu ilişki boyutunu diğer insanlara da yansıtabilecektir. Diğer taraftan bu dönemde çevre ile olan bütün ilişkiler duygu dünyası üzerine kuruludur. Ergen kolay inanır, kolay bağlanır, çabuk sever, kolay kopar. Bu duygusallık içinde kendisini her konuda yeterli görmeye başlar. Bir yandan yetişkinliğe özlem duyar bir yandan da onlar gibi düşünebileceğine inanır. Yetersizliğinden ve güçsüzlüğünden huzursuz olur. Geçmişle ve çocuklukla ilgili bütün bağlantıları ve anıları söküp atmak ister. Toplum içerisinde kendisini kabul ettirmek, öne çıkmak, tanınmak isterken aileden ve onların baskısından da kurtulmak ister. Giyinişine, konuşmalarına, eve geliş-gidiş saatlerine, zevklerine ve isteklerine karışılmasından hoşlanmaz. Kendisine verilen sorumluluktan kaçarken, bir yandan da yeni sorumluluklar yüklenmek ister. Ancak ergenin duygu ve davranışlarındaki bu iniş çıkışların yanında pek çok olumlu gelişme de gözlenir; gencin düşünme yeteneğinde önemli bir gelişme olur. Soyut kavramları daha iyi anlar ve kullanır. İlgi alanları genişler, ilerde seçeceği meslekle ilgili konulara eğilir. Yeteneklerinden bir kısmı ön plana çıkar, kendini ve başkalarını gözlemleme yeteneğinin yanında bir şeyler yapma, başarılı olma ve kendini kanıtlama eğilimi de güçlenir.
Ergenlikte Toplumsal Gelişim
Ahlaki Gelişim
Her toplumda “doğru, yanlış”, “iyi, kötü” gibi birlikte yaşamanın gereği olarak diğerleriyle paylaşılmak durumunda olan kurallar söz konusudur. Hangi davranışın iyi hangisinin kötü olduğu konusunda kişiden kişiye, toplumdan topluma ve hatta zamandan zamana farklı bakış açıları olsa da toplumda değişmeyen ahlak ilkeleri olduğu konusunda ortak bir görüş de savunulagelmiştir. Bu açıdan ahlak kuralları, bir toplumda yaşayan bireylerin, nerede, nasıl davranacaklarını belirleyen, o toplumdaki adalet ve eşitlik gibi toplumsal düzeni sağlama işlevini gören temel kavramlarla çelişmeyen ortak değerleri ifade eden kurallardır.
Gerek bireyin gerekse de toplumdaki diğer insanların mutluluğu bu kurallara uygun davranış sergilemelerine bağlıdır. Bu da bireylerin, “belirli davranışları ‘doğru’ ya da ‘yanlış’ olarak değerlendirmelerine rehberlik eden ve kendi eylemlerini yönetmelerini sağlayan ilkeleri kazanmaları süreci” olarak ifade edebileceğimiz ahlaki gelişim (moral development) sürecini sağlıklı bir şekilde geçirmeleriyle mümkün olabilir.
Kimlik Krizi
Ergen için çocuk kimliğinden yetişkin kimliğine geçmek -tüm gençlere genellenemese de- kimlik krizi (identity crisis) olarak adlandırılan bir sorunu da beraberinde getirmektedir. Bu süreçte genç, “içinde bulunduğu ailede, çevrede, grupta, toplumda, amacını, beklentisini, duygularını, düşüncelerini, inançlarını, tutum ve davranışlarını belirlemeye ve saptamaya çalışır. Kim olduğunu, ne olacağını, ne yapacağını, kimlere, nelere inanacağını, türlü konular ve sorunlar karşısında ne düşünüp nasıl davranacağını arar.” Bu sorulara cevap vermenin kolay olmadığını belirten Geçtan, ailenin ve toplumun bireyin kendi ile ilgili olumlu bir özimge geliştirmesi için gerekli koşulları sağlamış olmaları gerektiğini söylemektedir. Dolayısıyla genç, tutum ve davranışlarını örnek alacağı yani özdeşim (empathy) kuracağı bireylere gereksinim duyduğundan genelde anne ya da baba örnek alınır. Erkek ergen baba ile kız ergen ise anne ile
özdeşim kurmaya çalışır.
Kimlik arayışı ergenlik döneminin doğal bir sürecidir. Ergen, bir yandan toplumsal değerlerle bütünleşip toplum tarafından kabul görmek isterken, diğer yandan da kendini diğerlerinden ayrı bir varlık, bir birey olarak topluma kabul ettirmek istemektedir. Bu süreçte özellikle aile ve okul çevresinin ergene hoşgörülü yaklaşması onun bireyleşmesi açısından önemli olabilir. Aile ve okulu tarafından hoşgörü ile karşılanmayan ergenler, ailenin ve toplumun değer yargılarına karşı bir tepkisellik geliştirerek uyumsuz davranışlar içine girip gerek ailesi ve gerekse de toplum için sorunlu gençler haline gelebilirler.
Kuşak Çatışması
Günümüzde, özellikle bilim ve teknoloji alanında meydana gelen hızlı gelişme ve değişmeler “eski değer yargılarının ve yaşam anlayışının değişmesini zorunlu” kılmakta ve kuşaklar arasında, “yaşanılan ortak çevreye aynı oranda uyum sağlama” konusunda sorunlar yaratmaktadır. Eski kuşaklar, yeniliklere uymakta güçlük çekerken geleneklere ve eski
yaşam anlayışına sımsıkı tutunmakta ve çocuklarını da kendilerinin uzantısı ve birer kopyası gibi görmek eğiliminde olduklarından gençlerdeki başkalığı yadırgamaktadırlar. Oysa yeniliğe açık olan gençler hızlı değişmelere ayak
uydurmakta daha başarılı olmaktadırlar. Ancak bu gelişme döneminin gereği olarak başkaldırmaya ve bağımsız olmaya çabaladıkları için eski kuşağın tüm değerlerini yadsımaktadırlar. İki kuşağın farklı dönemlerde toplumsallaşması,
büyümeye bağlı olarak yeni olanaklar edinen ergenin kendini yetişkin olarak kabul ettirme çabası, ergenin yeni statülerine anne ve babasının uyum güçlüğü çekmesi ve kuşaklar arasındaki eğitimsel farklılıklar gibi nedenler ergenle
yetişkinler arasında düşünce, inanç ve eylem bakımından farklılıklar olmasına, dolayısıyla kuşak çatışması (generation conflict) olarak ifade edilen durumun doğmasına neden olmaktadır.
Yazının tamamını okumak isterseniz -> Ergenlikte Sosyal Uyum
Kaynak : Müjdat Avcı
https://dergipark.org.tr/tr/pub/ataunisosbil/issue/2817/37925